Belçika'ya Neden Geldiniz?

Köşe Yazıları / Volkan Yıldırım

Geçtiğimiz hafta bir yurtdışı seyahati üzerine Belçika’nın Charleroi  hava alanına iniş yaptık. Pasaport kontrolden geçmek üzere turnikede beklerken Belçika Polisi önümdeki bayanın yeşil pasaportunu aldı ve sorular sormaya başladı;
-Belçika’ya neden geldiniz?
-Nerede kalacaksınız?
-Ne zaman Türkiye’ye geri döneceksiniz?

İngilizce bilmeyen bayan şaşkınlık içinde olan biteni anlamaya çalışıyordu. Ona yardımcı olmak üzere söylenenleri Türkçe olarak sordum ve turist olarak gezmeye geldiğini, 1 hafta sonra da Türkiye’ye döneceğini söyledik. Şimdi sıra bana gelmişti. Aynı sorulara yine muhatap oldum. Ama hazırlıklı olduğum için farklı cevaplar vermeyi başardım. Belçika’ya leziz çikolatalardan tatmaya, ünlü patates yemeklerinizi denemeye ve çok meşhur olan  Grand Place(Büyük Meydan)ı görmeye geldiğimi söylediğimde polisin gözlerindeki şaşkınlığı görebiliyordum. Ok, diyerek iyi tatiller diledi. (Acaba Türkiye’ye gelen Belçikalı turistlere bizim polisler bu soruları yöneltiyor mu?)

Hava alanından ayrıldıktan sonra Brüksel’e doğru yola çıktım. Türklerin yoğun olarak yaşadığı Schaerbeek bölgesindeki “Chaussée de Haecht” caddesinde konaklayacağım yere ulaştım. Biraz dinlendikten sonra çevreyi gezmek üzere yola koyuldum. (Genelde gittiğim yerlerde insanları tanımak ve farklı kültürlerden farklı bir şeyler öğrenmek için yalnız seyahat etmeyi tercih ederim.) Shaerbeek bölgesinde genel olarak Tükler, Araplar ve zenciler bir arada yaşıyor. Belçika’nın diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında daha eski binaların olduğu bir yerleşim yeri. Özellikle “Chaussée de Haecht” caddesindeki esnafların çoğu Türk kökenli. Burada kendinizi sanki bir Türk mahallesinde gibi hissedebiliyorsunuz.

Yoldan geçen 20’li yaşlarında Türk asıllı bir gence şehir merkezine gitmek istediğimi söyledim. O da yolun üzerindeki tramvaya binerek ulaşabileceğimi söyledi. Bilet almak istediğimi söylediğimde, gerek olmadığını ve kendisinin bugüne kadar tramvaya bindikten sonra hiç bilet basmadığını söyledi. (Belçika’da tramvaylarda bilet kontrolleri yapan kapalı turnike sistemi yok.) Bu tavsiyeye uymayarak Vatman’dan bilet satın alarak tramvaya bindim.

Şehir merkezine inerek Büyük Meydan’ı gördüğümde kendimi şimdi Avrupa’da gibi hissetmiştim. Bir özeleştiri yapmak gerekirse bizim Belçika’da yaşayan gurbetçilerimiz kendini Avrupa’dan soyutlamışlar ve kendilerine ait caddeden neredeyse hiç çıkmayan insanlar var. Kendilerine ait bir dünya kurmuşlar. 19 yaşında bir gence Belçika’nın atom çekirdeğinin 102 metre yükseklikteki figürü olan “Atomium”u sorduğumda hayatında hiç gitmediğini söylemesi gerçekten üzücü. Aynı zamanda Belçikalılara, Türkler hakkında neler düşündüğünü sorduğumda pek de olumlu cevaplar alamadım. Özellikle Türklerin trafik kurallarına uymadığını, çöpleri yerlere attığını, çalışmadan sürekli işsizlik maaşı alarak hayatlarını idame ettirmek istediklerini öğrendim. Benim 1 haftalık kısa bir zaman diliminde öğrendiklerim bunlar. Belki de Belçika polisi daha fazla sorun yaşamamak için sıkı tedbirler alıyor. Artık Türkiye’den yeni göçmen almak istemiyor. Ama bunu yaparken bir şeyi unutuyor. Türkiye’de yaşayan insanların hepsini aynı kefeye koyamazsınız! Birkaç kendini bilmez insanın yaptığı hatalar yüzünden yeşil pasaport sahibi bürokratlara, akademisyenlere, kamu görevlilerine saçma sapan sorular yöneltmemelisiniz! Artık bizler daha farklı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Geliştiğimizi ve değiştiğimizi kabul etmenizin sizce de zamanı gelmedi mi?

M.Volkan YILDIRIM