Ben Çocukken Mektuplar…

Köşe Yazıları / Kenan Kocabaş

Ben Çocukken Mektuplar…

E-postanın icat edilmediği yıllarda, hatta telefonun dahi yaygın şekilde kullanılmadığı zamanlarda mektup denen bir olgu vardı. Kimilerine göre mektup yazmak sıkıcı ve zahmet gerektiren bir işti. Mektuplar nadiren kara haberler verse de, bir dosttan mektup almanın yerini hiç bir şey dolduramazdı. Bu yüzden postacılar, saygın ve dost kimselerdi. Mektubu açmak, okumak, kimi zaman tekrar tekrar okumak ve saklamak önemli işlerdi.O zamanlar mektubun hayatımızdaki önemi nedeniyle, ilkokuldan itibaren öğrencilere mektubun nasıl yazılması gerektiği de öğretilmeye çalışılırdı. Mektubun giriş bölümünde mektup yazma gerekçesi, gelişme bölümünde vermek istediğiniz haberler, sonuç bölümünde de selam ve saygı ifadeleri olmalıydı. Fakat bizim mektuplarımız bu kurala bir türlü uymaz; selamla başlar, selamla gelişir ve yine selamla sona ererdi. Öyle ya, insanın sevdiklerine yazdığı mektubun bir gerekçesi mi olmalıydı ki bunu giriş bölümünde yazacaktık. Kural yanlış konulmuştu demek ki.Mektuplaşan aile üyelerinin her biri diğer aile üyelerine selam eder, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpülürdü. Büyüklerin elleri neyse de küçüklerin gözleri nasıl öpülürdü ki? Çünkü yüz yüze görüşmelerde de büyükler küçüklerin gözlerini asla öpmezlerdi.Mektup yazmak bir ekip işiydi. Ailenin hepsi bu önemli işe katkıda bulunurdu. Kimi zaman mektubu ebeveyn kendisi yazar kimi zaman da onlar söyler, evin çocuğu yazardı. Ben de çocukluğumda az mektup yazmadım. Hatta “nasılsınız iyi misiniz, iyi olmanızı Cenab-ı Allah’tan dilerim. Bizleri soracak olursanız bizler de iyiyiz” gibilerinden klişe ifadeleri inisiyatif kullanıp kendim yazardım. Bir keresinde, “bizleri soracak olursanız bizler kötüyüz” demiştim. Çünkü iyiyiz dersem doğru olmayacaktı, bazı sıkıntılar yaşıyorduk çocuk aklımla anlayabildiğim kadarıyla… Mektup bitince okunur ve varsa hatalar düzeltilirdi. Ben de yazdığım mektubu okurken “bizleri soracak olursanız bizler kötüyüz” deyince bir gülüşme olmuştu ve mektubun bu bölümünü düzelttirmişlerdi.Bazen de yaşlı teyzeler evlerine çağırır, gavurdaki çocuklarından gelen mektupları okutur veya onlara mektup yazdırırlardı. Eğer mektup yazmak için gidilmişse odanın ortasına bir sofra getirilir, sofranın yanına bir minder konur, kağıt ve kalem de gelince mektuba başlanırdı. Bir taraftan mektup yazar, bir taraftan da teyzenin dert ortağı olurdunuz. Yazdırabildiğini yazdırır, dilinin varmadığı sitemleri de sizinle paylaşırdı. Sonra da türlü türlü dualar edip, tırnağımıza kurban olurdu. Böyle zamanlarda yaşlıların, biz çocuklara gösterdiği saygıyı anlamakta zorlanırdım. Fıstık, şeker ve para da cabasıydı.Bir keresinde genç bir kadın, asker eşinden gelen mektubu okumam için ricada bulunmuştu. Selam, kelam, havadisler derken mektubun sonuna gelmiştim fakat mektubun son cümlesini okuyamamış kalakalmıştım, yüzüm kızarmıştı. Yine de cesaretimi toplayıp son cümleyi de okuyabildiğimi hatırlıyorum… Asker, mektubun sonunda eşinin elma gibi yanaklarından öperek mektubuna son veriyordu.Kenan Kocabaş
emirkena@yahoo.com

  • Güncelleme: 18.10.2011 11:26
  • Okunma: 5222

Yorumlar (2)Yorum Yap

  • kocabaş

    ne güzelmiş o yıllar.

  • yudum

    birde kestane kebap acele cevap vardi