Gülbahar

Köşe Yazıları / Rabia Barış

Gülbahar

Gülbahar, taze, çiçek gibi sevimlidir.
Güzeller güzeli bir köy kızı.
Endamlı, bakımlı.
Güzel Gülbahar büyümüş serpilmiş,
Evlenme çağına gelivermiştir.
Dünürcüleri çoktur, biri gelir, diğeri gider.
Beğenmez kimseleri,
Gelen dünürcüler kapısından dönerler.

Havalıdır Gülbahar, kalmak istemez köylük yerde.
Dillere şayandır güzelliği.
Gözü yükseklerdedir; eli çantalı, boynu kravatlı ister.
Koca evinden baba evine gezmeye geldiğinde,
Lüks arabalarda olmak ister.
Kocasının koluna girdiğinde
Kolunda şangır şungur bilezikler,
Üzerinde simli, sırmalı elbiseleri olsun ister.
Öyle gelmelidir baba evine,
Gülbahar’ı görenlerin gözleri kamaşmalıdır.
Öyle ya, kocaya gidecekse istediği gibi olmalıdır.

Gün olur, Gülbahar seçer dünürcülerden birisini.
Tercihini yapmıştır artık,
Komşu köyden Çembiğin Ali’dir şanslı damat.
Ali Avrupalı’dır, tam da Gülbahar’ın istediği gibi.
Damat adayı Avrupalı ya, ne olduğu aranmaz, sorulmaz.                               
Çullu mu çulsuz mu, yollu mu yolsuz mu bilinmez.
Genel görünüş iyidir ya yeter de artar bile.
Ali varlıklıdır, yani öyle zannedilir.
Gülbahar da böylece arzularına kavuşacaktır.
Vurulur davullar, çalınır zurnalar.
Yemekler dökülür, takılır takılar.
Arabaların biri gelir, diğeri gider.
Keyfine diyecek yoktur Gülbahar’ın.
Giyer saf ipekten gelinliğini,
Öper anasının, babasının elini
Gelin gider komşu köye Gülbahar.
On günlük yoğunluğun arkasından yedinci ay tatili biter.
Açılır Almanya’nın yolları gurbetçilere.
Gülbahar da herkes gibi hazırlığını yapıp düşer yollara.
Ne büyük hayalleri vardır Gülbahar’ın;
Önce Avrupalı olmak,
Sonra da Türkiye’de büyük şehirlerde yaşamak.
Hayaller, hayaller, uzun emeller...
Düşünmekle de bitmez, anlatmakla da.


Gülbahar pembe düşler içinde varır Almanya’ya.
Varmasına varır da Türkiye’deki ihtişamı orada bulamaz.
Hiç de umduğu gibi değildir hayat.
Aile orada Türkiye’de göründüğü gibi değildir,
Kötü evlerde otururlar.
Daha ilk günden hayal kırıklığına uğrar Gülbahar.
Türkiye’deki yaşantısını şöyle bir gözden geçirir,                 
Arada dağlar gibi fark var.
Ne yapsın güzel Gülbahar,
Olan olmuştur artık.
Bundan böyle kadere boyun eğmekten başka çaresi yoktur.
O da herkes gibi bir yerlerde çalışıp ekmek parası getirecektir eve.
Hatta düğün borcunu ödeyecektir çalışarak.
Kolay mı? Her güzel şeyin bir bedeli vardır.
Oda bu bedeli ödeyecektir,
Gülbahar nefsine yenilmiştir aslında.
İhtişamlı düğününü düşündükçe kendisinden nefret eder.
Bin bir ümitle geldiği Almanya’da hayal kırıklığına uğramıştır.

Güzel Gülbahar.
Daha on günlük gelin iken iki çocuk annesi oluverir.
Kocası daha evvel evlenip ayrılmıştır,
Bu durum Gülbahar’dan saklı tutulmuştur.
Onun kadere boyun eğmekten başka çaresi yoktur.
Kocasının ailesi onu köle gibi kullanır.
Memleket tabiriyle adı gelin, ayağı yalındır,
Kapı dibinde oturur, az konuşur, çok çalışır.

Gülbahar için zor günler başlamıştır.
İzbe bir yerde yaşamaktadır.
Geceleri yatağına uzandığında köyünü düşünür.
Dere kenarındaki evini özler,
Sundurmada oya ördüğü anılarını hatırlar.
Bahçedeki kırmızı domatesleri hayal eder
Yeşil yeşil biberleri gözünün önüne getirir.
Ev işlerinde çalışırken yem verdiği tavuklarını,
Süt sağdığı ineklerini hayal eder.
Ah der Gülbahar, ah şimdi köyümde olsaydım!
Annemle hoş beş etmeye gelen komşu teyzelere,
Sarı kızın sütünden bir sütlü kahve yapsaydım.
Ara sıra da konuşmalarına kulak misafiri olsaydım,
Kimin kızını kimin oğluna veriyorlar,
Köyde kim ölmüş, kime inme inmiş,
Kimin çocuğu hayırlı çıkmış, kiminki hayırsız?
Şimdi oralarda olmak vardı.
Haççe teyzenin ekmeğini evirmek,
Kezban teyzenin suyunu getirmek vardı.
İğde ağacının altında haşhaşlı katmer yapmalıydım,
Dağıtmalıydım Ümmü teyzelere, Hasan amcalara.
                        Ne işim vardı benim elin Almanya’larında, ne işim vardı?
Böyle söylenir Gülbahar, böyle sızlanır,
                        Hayallere, düşlere sığınır.

Bundan böyle şanssızlık hiç yakasını bırakmaz,
Bütün olumsuzluklar peş peşe sıralanır.
Almanyalı kocasında yok yoktur Gülbahar’ın,
Ne ararsan var;                                                                   
İçki, kumar, uyuşturucu, gece hayatı...
Kara bulutlar çökmüştür üstüne.
Günler ayları, aylar yılları kovalar,
Bu arada bir de kızı olmuştur.
Kızının adını Umut koyar umudum olsun diye.
Ne yazık ki Umut da umut olamaz Gülbahar’a,
Zulüm halkası boynuna geçmiştir bir kere,
Kader ağını örmüştür.
Gülbahar ne yapsa nafile, çektiği çileye dayanamaz,
İlik kemiğe dayanmıştır.

Bir gün, evet bir gün,
Çok sevdiği kızını da bırakarak evden kaçar.
Yeni maceralar başlar Gülbahar’ın hayatında.
Bu saatten sonra Türkiye’ye dönmek istemez.
Bir müddet oralarda bulunan akrabalarına sığınır,
O da başa çıkmaz.
Sıkıntılı günler devam eder.
Bu hayatın böyle devam edemeyeceğini düşünen Gülbahar
Yeniden evlenmeye karar verir.
Karşısına ilk çıkan biriyle evlenir.
Avrupa’da kalabilmesi için tek çaresidir evlilik.
Can simidi gibi sarılır ona.
Ama bir türlü şanssızlık yakasını bırakmaz.
İkinci eşi de hayırsız çıkar.
Onda da kötü olan her şey vardır.
Bir müddet sonra ondan da ayrılır.

Anadan, vatandan, yavrudan.
Tüm sevdiklerinden ayrı düşmüştür Gülbahar.
Göremediği yavrusunu düşünür, taş basar bağrına.
Deli divane olur.
Sağlığı bozulur, çalışamaz hale gelir.
Akıl hastanesine düşer.
Bir zaman oralarda kaldıktan sonra,
Almanya sağlık kontrolünden geçirerek aldığı Gülbahar’ı
Bir akıl hastası olarak Türkiye’ye iade eder.
Artık garibin birisidir Gülbahar.
Türkiye’de yalnızlığı seçer.

                                               
Yarı deli, yarı akıllı dolaşır durur kendi halinde.
Mesken tutar su kıyılarını.

Her doğan günde umut arar delicesine,
Her batan günde geceyi koynuna sarar ölürcesine.
Lakin avutamaz deli yüreğini.
Bir gün azgın sulara bırakıverir kendisini,
Umudu karnında kalır.
Azgın sular mezar olur Gülbahar’a,
Bir varmış bir yokmuş misali,
Zavallı Gülbahar…

Rabia BARIŞ

  • Okunma: 3164

Yorumlar (0)Yorum Yap