Gülün Menzili

Köşe Yazıları / Kenan Kocabaş

Gülün Menzili

İkinci bin yıla on kala, bir akşam vakti Emirdağ’ın eski belediye binasının hemen yanındaki Kız Meslek Lisesinin konferans salonunda toplanmıştık. Eğitim öğretim yılının sonlarına rastlayan bu organizasyonun adına “Emirdağ Lisesi Sanat Gecesi” adı verilmişti yanılmıyorsam. Gecede görev alan öğrencilerin kimi tiyatro oyununda yeteneklerini sergileyerek kimi de şiir okuyarak izleyicileri eğlendirmeye çalışıyordu. Program gereği, ilk önce tiyatro ekibi oyunlarını sergiliyor, arkasından da şiir okuyanlar birer birer sahneye geliyordu. Şiir için hazırlanan sahne, kırmızı loş bir ışık tarafından aydınlatılıyordu. Sahnenin hemen sağ tarafında bir masa ve sandalye vardı. Masanın üzerinde ise kırık, dikdörtgen bir masa aynası vardı. Ayna aslında kırık değildi ama aynanın bir köşesinden çaprazındaki diğer köşesine uzanan ve aynanın yarısını kaplayan bir kağıt parçası aynaya tutturulduğu için ayna tıpkı kırıkmış gibi görünüyordu. Yerde ise bir sürü kırmızı gül vardı.Sahnedeki masa, sandalye ve ayna, Bekir Sıtkı Sayın Hocamızın şiir okurken kullandığı malzemelerdi... Çınlayan alkışlarla sahneye çıkıp, sandalyesine oturan Hocamız, kollarını kocaman kocaman açarak, Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiirini okuyordu. Şiirin,“Şakaklarıma kar mı yağdı ne var,Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz,Ya gözler altındaki mor halkalar,Neden böyle düşman görünürsünüz,Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?”kıtasını okurken de kırık aynaya öyle bir bakış atıyordu ki, izleyicilerin de o aynaya düşman olmaları an meselesiydi.Benimse bu gecede okuyacağım şiir, ilkin Necip Fazıl Kısakürek’in “Otel Odaları” adlı şiiri olarak belirlenmişken sonradan Orhan Veli’nin “İstanbul’u Dinliyorum” şiirinde karar kılınmıştı. Bu programda şiir okumak için görevlendirilmem ise şöyle olmuştu: O tarihte Türk Dili ve Edebiyatı dersimize giren Saffet Hocamız, şiir okuyacak öğrenci avına çıkan Taner Sayan’a beni önermiş. Taner Hocamız da elinde bir kasetçalar ve birkaç kasetle çıkagelmişti. Boş bir sınıfa geçip, fon müziği eşliğinde bana ses denemesi yaptırdıktan sonra da şiir okuyabileceğime hükmetmişti.Tekrar Sanat Gecesinin yapılacağı konferans salonuna dönersek, bu program, o geceye kadar izleyicilerle yedi kez buluşmuştu. Bu fena bir sayı değildi. Programın başarılı olduğunu izleyenlerden de duyup mutlu oluyorduk zaten. İlk yedi program, devlet memurları, çeşitli okul grupları, veliler ve diğer konuklara, neredeyse her akşam peş peşe sunulmuştu.Bekir Sıtkı Sayın Hocamızın sandalyeye oturup, aynaya sitem etmesi gibi, şiir okuyan herkes fon müziği eşliğinde sahnede bazı atraksiyonlarda bulunuyordu. Şiirin konusuna göre kimi diz çöküp sevgiliye yalvarıyor, kimi ülke sevgisini anlatan şiirini vücut diliyle birlikte okumaya çalışıyordu. Bense sahnedeki bir “gül” yardımıyla seyirciyle iletişim kurmaya çalışıyordum.Programda okuduğum şiirin Orhan Veli’nin “İstanbul’u Dinliyorum” şiiri olduğunu yukarıda söylemiştim. Altı kıtalık bu şiirin, “İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı,Bir yosma geçiyor kaldırımdan,Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.Bir şey düşüyor elinden yere,Bir gül olmalı.İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.”şeklindeki beşinci kıtasındaki “Bir gül olmalı” mısraını okurken, yere eğilip, kırmızı loş ışıkların aydınlattığı sahnedeki onlarca kırmızı gülden bir tanesini alarak, olabildiğince nazikçe izleyicilerin üzerine atıyordum…O gece, Emirdağ Lisesi Sanat Gecesi Programı, sekizinci ve son kez olarak gerçekleştiriliyordu. Bu programın izleyicileri arasında bizim sınıfın öğrencileri de olacağı için normalden biraz daha fazla heyecanlıydım.Bundan önceki programlarda olduğu gibi, fonda çalan Rodrigo’nun “Gitar Konçertosu” eşliğinde sahneye çıktım ve yine bu müzik eşliğinde şiirimi okumaya başladım. Her şey güzel gidiyordu… “Bir şey düşüyor elinden yere, bir gül olmalı” derken de yere eğilip, bir gülü nazikçe kavradım… Daha önceden planladığım gibi, bu gülü sınıf arkadaşlarımın oturduğu koltuklara ve özellikle de o koltuğa doğru atacaktım… Menzil biraz uzaktı ama ben o gülü oraya göndermeye kararlıydım. Kolumu önce geriye doğru atarak sonra da kaldırarak bir güzel fırlattım bu gülü… Evet, şimdi tadını çıkararak izleyebilirdim bu gülün menzile ulaşmasını. Ama ulaşmadı; tavandaki beton kirişe “paat” diye çarpan gül, sahneye; ayaklarımın hemen önüne düşüvermişti…İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; utanmıştım, mahcuptum…

  • Okunma: 5724

Yorumlar (2)Yorum Yap

  • Şükrü Türkmen

    Beğenerek okudum... Kaleme imrendim.... Kutlarım genç kalemi...

  • omer ersahin

    gulun menzile varmasini engelleyen o beton kolonlar sirf bu yuzden cezalandirildi ve yikildi o okul sevgili kenan arkadas sen musterih ol ; hic bir sey cezasiz kalmaz