Karacalar'da Gözlerim Kapalı Dinliyorum Yunus'u

Köşe Yazıları / Melih Can Kalender

Karacalar'da Gözlerim Kapalı Dinliyorum Yunus'u

Dediler ki, Emirdağ’ın Karacalar köyünde bir program var. Hadi gidelim. İçimden gidelim bari dedim ama bir yandanda ne işim kar köyde bu saatten sonra desemde yola çıktık. Emirdağ’ın ünlü evlerini görme isteği dışında bir cazip yanı kalmamıştı bu yolculuğun. Emirdağ’a ulaştığımızda büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Hiç göze hoş gelen ünlü Emirdağ evleri yoktu ortalıkta. Ancak sokaktaki her üç araçtan birisi Belçika Plakalı olması birden insanın sanki bir Avrupa kentinde hissine kapılmasına neden oluyor. Karacalar köyüne doğru yolculuk devam etti. Yaklaşık on dakika sonra köydeyiz. Köye köy demeye bin şahit lazım.

Bir çok bırakın beldeyi ilçede bile olmayan bir temizlik göze çarpıyor. Prıl pırıl evleri, renkli panşurları ile çok farklı bir köy manzarası le karşı karşıya kalıyorum. Birden fikrim değişmeye başlıyor. Daha bir kaç ev geçtikten sonra bir evin bahçesinde Vali Haluk İmga’nın makam aracını görüyoruz. Bizde aynı bahçeye giriyoruz. Bir sürprizle daha karşılaşıyorum. Ev sahibi ünlü Sanatçı Kubat hoş geldiniz diye sarılarak karşılıyor herkes gibi bizide. Sonra amcam Yoksul Derviş diye her halinden, bir “köylü beyefendisi” kişi ile tanıştırdı. Karacalar'a gelmemize vesile olan kişi oydu. Aslında ilk bakışta sıradan, bir adam. Ancak zaman ilerledikçe onunla ilgili çalışmalara ulaştıkça ne kadar ön yargılı olduğumu anladım. Onun yazdığı şiirler, türküleri duymaya başladığımda bir ara gözlarimi kapadım. Serin Karacalar akşamında sanki uzaktan Yunus Emre, Aşık Veysel’in sözleri yankılanıyor kulaklarımda. Sonra yanına giderek elini sıkıp içimden özür diledim. Iyiki gelmişim bu gece, iyiki sizinle tanışma imkanına kavuştum diye başladık sohbete. Ama, ama yine de Karacalar köyünde bulunan akranları gibi, işte “Gönül adamı” böyle birşey galiba.

Ev sahibi Kubat olunca
Karacalar’da geniş bahçeli bir ev var. Vali bey’in arabası orada olunca bizde yönümüzü o tarafa çevriyoruz. Vali bey ve diğer konuklar üst kattaki geniş balkonda kurulmuş olan uzun masanın etrafındalar. Bizde merdivenleri çıkmaya başlıyoruz. Birden karşımızda Kubat beliriyor, “Hoş geldiniz, ne iyi ettiniz nasılsınız” Kubat’ı eskiden tanırım, ancak hoş geldiniz demesine bir anlam verememiştim. Hayırdır? diye sorunca “burası bizim baba ocağımız. Bizim evimiz burası” cevabını Verdi. Gelen her konukla bizzat Kubat ve amcası Yoksul Derviş ilgileniyor. Özellikle Vali Haluk İmga’nın servisini Kubat kimseye yaptırmadı ve bütün ikramları kendisi yaptı. Hiçbir ikramı geri çevremeyen vali bey o gece rejimi biraz bozmak zorunda kaldı. Kubat her zaman efendi ve kibar bir sanatçı olarak bilinir. Ancak bir insane kendi evinde ve özellikle kendi köyünde olunca daha bir başka oluyor doğrusu. Bütün sanatçı şanı, şöhreti bir kenara bırakıldı. Evin hamarat çocuğu olup çıkmıştı. Bir ara güçlükle bir odaya sıvışarak sohbet edip kısa bir röportaj sıkıştırmaya bile çalıştık. Onu daha sonra paylaşacağım. Ama bugün Aşık Yoksul Derviş’in günü, bu arada yapılan yaprak sarmalar, kısır, kek ve devasa sigara böreğini yapanların ellerine sağlık. İlkkez tatma imnaınına sahip olduğum kabak çiçeği dolmasıda enfesti doğrusu. Vali beyin masasında Belçikadan gelen konuklar da var. Belediye başkan yardımcısı, milletvekili ve son olarak Masaya birda Belçikalı bir bakan katılıyor. Ama işin ilginç yanı Belçikalı, belediye başkan yardımcısıda, milletvekilide, bakanda Türk olması. 1960’lı yılların başında yurt dışına giden Türk işçileri hiç kimsenin yapmadıkları işleri yapıyorlardı. Ama bugün 3. Kuşak Türk gençleri Avrupa ülkelerinin Milli takımlarında, ulusal güzellik kraliçesi, belediye başkan yardımcısı, milletvekili, parti başkanı ve hatta bakan koltuklarını işgal etmeye başladı. Yakın zamanda Amarika Başkanı Barac Hüseyin Obama, gibi Avrupa’da Türk başbakanları görmeye hazırlıklı olmalıyız. Şu Karacalar’a gelmekle ne iyi etmişim.

Ona ayrı bir yazı yazmak gerek
Türklerin Belçika’daki gururu olan Bürüksel Devlet Bakanı Emir Kır, Onu zaten Afyonkarahisar’da sanırım bilmeyen yok. Emirdağlı olan Emir Kır, yıllar önce gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak göç edenlerden biri. Başarılı hayatı yakışıklı ve karizmatik olmasının yanında sempatik ve sevimli bir insan olmayı başarmış. O nedenle Belçikalı siyasetçiler onu erken keşfetmişler ve kısa zamanda Bürüksel Devlet Bakanlığı gibi bir göreve hakkıyla gelmiş. Artık her alanda çok başarılı Türk gençleri adından söz ettirmeye başladı. Bir kaç yıl öncede Belçika Güzeli bir Türk kızıydı. Hadise’nin de Belçikada başlayan müzik kariyeri göz önüne alındığında insane ister istemez Belçika Türkleşiyor mu? demekten kendini alamıyor. 2010 Belçika Güzellik yarışmasında finale kalan iki güzelinde yine Türk kızı olduğunu belirterek yeni nesil Türk gençlerinin göğsümüzü ne kadar kabarttığını gururla söyleye biliriz. Bir başka güzellik ise Belçika’dan buraya Yoksul Derviş için gelmiş olmaları. Buda Yoksul Derviş’in aslında ne kadar değerli bir üstad olduğunu gösteriyor. Belçika’da yaşayan Emirdağlılar ve Karacalılar Yoksul Derviş’in çalışmalarını Fransızca’ya çevirmişler. Emirdağ’da, Karacalar köyünde yaptığı etkiyi aynen Belçika’da da yapmış. Belçika’da bir çok konsere, radio ve televizyon programlarına katılmış Yoksul Derviş.

Ninelerin oyunu mest etti davetlileri
Günün en güzel yanlarından biri de her hallerinden torun sahibi olduğu belli 4 tane altın kız çıktı sahneye. Hatırlarmısınız siyah beyaz tek kanallı TRT döneminde altın kızlar diye bir dizi vardı. Orta yaş üstü birazda huysuz ama komik bir anne ve onun evlenmemiş kız, yine onları yaşlarında iki arkadışının komik ve ilgiç hikayeleri büyük bir keyifle izlerdik. En az onlar kadar sevimli ama, onların aksine işlerine olan saygıdan ciddi bir şekilde çıkıp yerel kıyafetleri içinde ellerinde tahta kaşıklarla güzel bir halk oyunu sunuma yaptılar. Belli ki bir kaç oyun daha yapacaklardı ama program organize edenler “çok teşekkür ediyoruz” diye erken kesmek zorunda kaldılar. Onların bu güzel gösterisini benim kadar büyük bir keyifle izleyen biride Afyonkarahisar Valisi Haluk İmga’ydı. Vali bey altın kızların gösterisini izledikten sonra alkışlamayıda ihmal etmedi.

Bir’de okuma yazma bilselerdi
Anadolu’nun en önemli halk ozanı gönül adamı Yunus Emre olduğunu sadece biz değil, bütün dünya Kabul etti. Bir başka büyük değer ise Aşık Veysel. Onunda ünü ülke sınırlarını aşarak dünyaya yayılan büyük bir saz ve söz ustası. Ikisininde ortak özelliği okuma yazma bilmemleri. Daha doğrusu hiç okula gitmemiş olmaları. O nedenle Yunus Emre’den günümüze çok fazla eser kalmamıştır. Söyledikleri kayıt altına alınmadığından bir çoğu o çağlarda kalıp kaybolmuştur. Bize ulaşanlar Yunus Emre’nin çalışmalarından belkide onda biri bile değil. Daha yakın zamanın önemli üstadı Aşık Veysel’de. Malum daha 7 yaşlarında çiçek hastalığı yüzünden bir göünü kaybeder. Sonra kazra babasının elindeki sopa diğer gözünün kör olmasına neden olur. Okula gitme imkanı olmayan Aşık Veysel ünlü bir halk ozanı ve aşığı olur. Ancak oda Yunus Emre gibi okul nedir, yazmak nedir bilmeden dünyanın en güzel sözlerinin sahipleri oldular. Yakın zamanda yaşaması nedeniyle Aşık Veysel’le ilgili her türlü bilgi ve döküman var. Çevresinde bulunan onun çalışmalarını çeşitli zamanlarda kitap haline getirerek bizlere ulaşması sağlandı. Şimdi Yoksul Drvişle Yunus Emre’nin ve Aşık Veysel’in ne bağlantısı var diyen olursa. Yoksul Derviş’te bir köy çocuğu. Yoksul Derviş’te Aşık Veysel gibi bir çiftçi çocuğu. Yoksul Drviş’te Yunus Emre gibi, Aşık Veysel gibi okula gitmedi. Ama yazdılar, söylediler, söyledikleri gönüllere işlendi. Kulaktan kulaga dalga dalga yayılarak adlarını cihana duyurdular. Yoksul Derviş’in bir çok çalışmasında Yunus’u Veysel’i görmek mümkün. Yoksul Derviş, daha yola çıkarken Yunus Emre kitapları ile başladığı için, hala içinde yanıp dyran Yunus ve Veysel sevgisi bu büyük ustada devam ediyor. Aslında Yoksul Derviş bize Yunue Emreyi, Aşık Veysel’i yaşatıyor. Sanki onun ruhunda Yunus Emre ve Aşık Veysel var gibi. Günümüzün büyük ozanı Yoksul Derviş’i, açılışı yapılan heykelinin önünde gururla ama birazda mahçup şekilde resimlerini çekerken, “Ne olur bu kadar yeter, ayıp olur konuklara” diye bir an once oradan ayrılmaya çalışıyor. Kendisi için yapılan törende en önde valinin yanında, bakanın yanında oturması gerekirken o halkın arasında bir yer buldu kendine. Heykeli açılırken gözler onu aradı ama o yine ortada yoktu. Bu nasıl bir alçak gönüllülük, bu nasıl bir hayat. Heykelinin yapılmasınada çok karşı çıkmış ama ozana rağmen yapmışlar. iyikide yapılmış bu güzel insanın heykeli.

Halk Ozanı Yoksul Derviş
Emirdağ Karacalar köyünde 1943 yılında dünyaya gelen asıl adı Şemsettin Kubat olan halk ozanı aşık Yoksul Derviş, hiç okula gitmeden Osmanlıca, Arabça ve Türkçe okuma yazmayı öğrenir. Kurtuluş savaşı sıarasında Yunasnlılar tarafından kurşuna dizilerek şehit edilen dedesi Hacı Mustafa Efendiden kalma eski harfli “Yunus Emre” kitapları ile okuma yazmayı öğrenir. 1966 yılından sonra saz çalmaya başlayan Yoksul Derviş, bir yandan Hazreti Muhammet’i överken bir yandan Hazreti Ali’ye bağlılığını anlatıyor, Atatürk, bayrak ve vatan sevgisi ise bambaşka yüreğinde. O yaşarken heykeli dikilen ilk halk ozanlarından biri olarak tarihteki yerini şimdiden almayı başardı.

Ömer Mazi

  • Okunma: 3326

Yorumlar (1)Yorum Yap

  • Ustun PALA

    ASIK YOKSUL DERVIS SAYGIYA SEVGIYE LAYIK INSAN GIBI INSAN CAN DIR ANLATACAK SOZ BULAMIYORUM SAYGILARIMLA BUYUK INSAN SENI SEVIYORUZ