Tavanda Yangın Çıksa...

Köşe Yazıları / Kenan Kocabaş

Tavanda Yangın Çıksa...

Avrupa edebiyatında ve sinemasında bir “perili ev” gerçeği vardır ya, kim ki böyle bir evde yaşamaya kalksa başına türlü belalar gelir. Gerçeküstü olaylara inanmayan bazı insanlar ise böyle bir saçmalığa prim vermeyip, perili olduğu söylenen evleri kiralamakta veya satın almakta hiçbir sakınca görmezler. Ancak bu kişilerin başına gelecek olaylar da, öncekilerin başına gelen olaylardan çok farklı olmayacaktır. Sonuçta cesurca davranan bu kişiler de hâlâ hayatta iseler veya ruh halleri elveriyorsa bu perili evi terk edip yeni bir ev aramaya koyulacaklardır. Bizim kültürümüzde de, bir yolun aynı bölümünde sürekli kazalar oluyorsa, çalışan bir iş makinesinin kepçesi hiçbir sebep yokken kırılıyorsa veya bir evde olağan dışı şeyler yaşanıyorsa, bu olayların, oradaki bir “yatır”dan kaynaklandığını söyleyenler çıkacaktır. Yıllardır Emirdağ’da ve Emirdağ’ın köylerinde yaptırıla gelen evlerin birçoğu da adeta “perili ev” veya “yatır”lı araziye yaptırılmış evler gibi ıssız bir şekilde bekleşmektedir. Birkaç yılda bir sahiplerinin gelmesiyle güzelce silinip, temizlenen ve yaşamaya hazır hale getirilen bu evler, birkaç hafta sonra da sahibinin vedasıyla mahzunlaşmaktadır.Eskiden, gurbetçilerimizin yaptırdığı ve birbirinin kopyası gibi olan; ortada kocaman bir salon ile bu salona bağlanan dört beş odalı evleri görünce, “demek ki yurt dışındaki evlerin aynısını buraya da yaptırıyorlar” diye düşünürdüm. Sonradan bizzat gidip oraları görünce yanıldığımı anlamıştım. Oradaki evler çok da büyük değildi. O halde buralara yaptırılan bu büyüklükteki evlerin anlamı neydi? Muhtemelen bu topraklara duyulan büyük bir hasretin ve büyük bir aşkın sembolüydü bu büyük evler. En kötü ihtimalle de “birazcık yüklü bir paranın” en kolay harcanma şekliydi. Kimi zaman bu evlerin bir israf olduğunu söyleyenler olsa da, sahibinin gelip kendi ülkesindeki kendi evinde bir gece bile yastığa baş koymasının hazzını anlamaya çalışmak gerekir.Şimdi konuyu biraz değiştirelim… Çocukluk yıllarımızda, “Tavanda yangın çıksa ne yaparsın?” şeklinde bir soru sorulurdu. Soruyu ilk defa duyan birisi, kaçarım, söndürmeye çalışırım gibilerinden bir cevap verince, soruyu yönelten kişi, aynı soruyu bu defa farklı bir tonlamayla şöyle sorardı: “Taavanda yangın çıksa?” Bu durumda ta Van’daki bir yangın için ne yapılabilirdi ki!Şimdi ise Van’da yaşanan depremden sonra Vanlıların yüreğinde bir yangın var. Ölenler öldü. Kalanlar ise yakınlarını kaybetmenin acısıyla, devam eden sarsıntıların korkusuyla ve deprem sonrası yaşadıkları perişanlıkla her gün ölmekte. Bu insanlardan çok azı dört duvarı olan bir yer bulabilmişken, kimi çadırda yaşamaya çalışıyor kimi de bu şehri terk ediyor.Keşke bu çaresiz insanların bir kısmını da Emirdağ’daki boş evlerde ağırlamak mümkün olsaydı. En azından bu kışı geçirene kadar kucak açılabilseydi bazılarına. Bir defa böyle bir organizasyonun resmi makamlar eliyle yapılması çok daha kolaylaştırıcı olabilirdi. Ama biliyorum ki, depremzedelerin Emirdağ’daki boş evleri tercih etmesi kadar, boş evi olanların evlerini geçici süreli de olsa depremzedelere tahsis etmesi zor görünüyor.Muhakkak ki depremzedeler, her şeyden önce yeni bir çevreye uyum sorunu yaşayacaklardır. Onların alıştıkları bir çevreden, alıştıkları bir gökyüzünden ve karşılaşıp muhabbet edebilecekleri dostlardan uzak kalmaları, onların geçici de olsa başka bir şehirde yaşamalarını zorlaştıracaktır.Boş bir evi bir depremzedeye açmak da kolay değildir. Yılların birikimi olan bu evlere yapılmış onca masraf, eşsiz mobilya takımları, yeryüzü kadar güzel halılar, daha geçen yıl alınmış dev LCD televizyon, narin mi narin fiskos masaları, saten yatak örtüsü, çizgi film kahramanlarının süslediği çocuk odaları ve diğer özel eşyalarla dolu olan bir ev, yabancı bir aileye nasıl teslim edilebilir ki?Kim bilir belki de evini, darda kalan bu insanlara çoktan açmış olan insanlar olduğu gibi bu yardımseverliği göstermeye hazır birileri de vardır aramızda diye düşünmek istiyor insan… Yoksa, “Çürümenin Kitabı”nda şu satırlara yer veren Emil Michel Cioran haklı mı?“Ötekilerin acıları, bize izah edilebilir ya da aşılması mümkün görünür. Onların yeteri kadar, irade, cesaret ya da zihin açıklığına sahip olmadıkları için acı çektiklerine inanırız. Bizim acılarımız hariç her acı, meşru ya da gülünçlük derecesinde anlaşılır görünür bize. Böyle olmasa, duygularımızın değişkenliği içinde tek sabit şey matem olurdu. Fakat bizler yalnızca kendi matemimizi tutarız.”Not: Vicdanıyla bu yazıyı yazmama vesile olan M. Alparslan Köken’e teşekkür ediyorum.

  • Okunma: 3968

Yorumlar (4)Yorum Yap

  • 123

    evet size katılıyorum sözkonusu !!!!!!! İNSAN !!!!!!! ise gerisi teferruattır

  • omer ersahin

    adamlar anasini babasini oturtmuyor gardasim vanliya ev mi verirler, sen aklini pendir ekmeginen mi yedin

  • 456

    sözkonusu insan ise gerisi teferruattır.

  • 123

    biz de üzülüyoruz benim çekindiğim tekşey gelenlerin pkk lı olması yoksa üç beş eşyayı esirgemem malumunuz vanın büyük birkısmı bdp li.