Tıp Dünyası ve Emirdağ Yasta / Yüksel Önaçan

Köşe Yazıları / Melih Can Kalender

Tıp Dünyası ve Emirdağ Yasta / Yüksel Önaçan

Tıp araştırmalarını tıp dünyası yazsın. Ben "Bizim Eset"i yazacağım kısaca.
Olağan Pazar sabahı yürüyüşlerimizde sık sık karşılaşır, selamlaşırdık karşıdan karşıya. Eli cebindeyse ki çok kez bir eli cebinde yürürdü; selam alıp verirken mutlaka çıkarırdı. Hep acelesi varmış, bir yere yetişecekmiş, ya da aklına bir şey gelmiş de onu yapmaya gidermiş gibi bir yürüyüş stili vardı.

Nasılsa bir yerde sözü geçmişti ve onunla birlikte aynı yörede tatil yapan bir öğretmen arkadaş:
- Delinin teki; sabah demez akşam demez, düz demez, bayır demez ha yürür, ha yürür, demişti.
Bir başka akrabası:
- Delinin teki. Bir arkadaşın başını dertten kurtarmak için rapor almak istemiştik. Gittik. ‘Benden kanunsuz bir iş yapmamı mı istiyorsun deyip, beni kovmaktan kötü etti. Bi' lâflar söyledi, bi' lâflar söyledi, yerime çakılıp kaldım. Çıkamadım da odasından; ama o kendisi çıktı gitti.

Bir pazar sabahı karşı kaldırımdan hızlı adımlarla benim olduğum kaldırıma doğru yürüdü gözlerimin içine bakarak... Birkaç hafta önce de İstikbal Gazetesi’ndeki köşemde;
"Bir Şükran Borcu" başlığıyla bir yazı yazmış ve kendisine ithaf etmiştim. Kısa bir öyküydü. Öyle bir gelişi var dı ki ben nedense adımlarında öfke okudum. Bir de ‘deliydi’ ya.. Belki benim bilmediğim bir yanlış yan vardı, satır aralarında ve alınmış olabilirdi.
Hazırola geçtim. O elleri montunun cebinde:
- Bir sohbette ‘Emirdağlı’ lâfı geçince ister istemez kulak misafiri oldum. Bahsettikleri senmişsin.
deyince, kendi kendime ‘Eyvah! Hangi karayı çaldılar kimbilir?’ diye düşünüp, endişelendim. Ve endişeyle baktım gözlerine.
- Hayırdır Ağabey?, dedim. O gayet ciddi:
- Emirdağlı Tabakçı Deli Müdür senmişsin meğer. Deliye benzer yanın da hiç yok.
Rahatlamıştım.
- Ağabey, sizin var mı?
- N’olmuş bana?
- Sizin için de ‘Deli Eset’ diyorlar.
Sağ elini cebinden çıkarıp sol koluma tıp tıp vurdu.
- Biliyorum, deyip yine hızlı adımlarla uzaklaştı.

İstanbul’dan telefon eden ve bir haftadır muayene sırasının gelmesini bekleyen arkadaşım için İstanbul’a telefon edip profesör arkadaşının hasta arkadaşımı kuyruktan alıp götürğünü bilirim. Arkadaşımın hastalığını profesörün ağzından dinlemek için beklediğimizde sordum:
- Ağabey, kaç yaşına kadar sigara içtin?
- Çok küçük yaşta sünnet oldum; sünnetimden öncesini hatırlamıyorum. Ama sünnetimden sonra ne sigara ne de alkol kullanmadım.

Kardeşi Alb. Halil Erenoğlu’nun Esat ağabeyin telefonunu yanlış vermesiyle ilgili enteresan olaylar da yaşadım ama, burada gerek yok. Doğrusunu öğrendiğimde bayram vesilesiyle arıyordum.

Önceki yıl Kanatlı İş Merkezi’nin karşısında karşılaştık. Elini öpmek için uzandım; öptürmedi.
- Almanya’da mısın? Tatile mi? diye sordu.
- Almanya’yı bitirdim. Boşandım.
- Kaçıncıdan?
- Beşinciden.
Gülümsedi.
- Ağabey, çiftler anlaşamadı mı erkek, kadının kürek kemikleri arasındaki yazıyı okumalıdır.
Soran gözlerle baktı.
- Geçimsiz kadınların orada son kullanma tarihleri yazar. Ve genelde o yazı okunur hale geldiğinde miadının dolmasına altı ay vardır. Bu süre de boşanmak için yeterli bir süredir.
İlk defa kısa kahkasına şahit oldum.
Ve yine kendisine has o acele adım ve tavırlarıyla gitti.
Ne yaptıysa yeriydi; çünkü deli(!)ydi. Bu dünyada bir akıllının yaptığı kalıcı ne var ki? Evet, yine acele, hem de çok acele gitti.
Toprağı bol, kabri cennet olsun ve hepimizin başı sağolsun.

Yüksel Önaçan

  • Okunma: 2940

Yorumlar (0)Yorum Yap